'' Baba neden benden nefret ediyorsun? ''
''...''
Bu sözler, bu cevapsız kalan sorular... Alice'i 19 yaşına kadar yeterince deli etmişti zaten. Onu ne kadar çok sevse de, babasına bir türlü kızamıyordu. Fakat kalmamıştı artık sabrı daha fazla beklemeye.
Küçüklüğünden beri onun sert eğitimlerine ve davranışlarına mazur kalmıştı. Neden? Neden onu bir kez olsun rahat bırakmamıştı ki? Neden onun diğer çocuklar gibi mutlu mesut yetişmesine izin vermemişti? O da lunaparka gitmek istiyordu, ruh çağırmaya değil... O da okuldan sonra babasıyla sinemaya gitmek istiyordu, mezar kazımaya değil. Ah, galiba artık geç kalmıştı bunları düşünmek için.
Küçüklüğünden beri, babasını memnun etmek için hep iblisleri, kötü ruhları avlamak isterdi. Peki bunu gerçekten, kalpten ister miydi? İşte burasını bilmiyordu. Kendisine sorduğu sorulara bile doğru düzgün cevap veremezken, bu adamın kendisine cevap vermesini nasıl bekleyebilirdi ki?!..
Dolan elâ gözleriyle, şöminenin yanındaki yaylanan kırmızı, deri koltukta oturan babasına baktı. Yılların zalim pençesi, onun da benliğine, fiziğine vurmuştu. Saçlarındaki aklar, az da olsa bir kaç adım öteden gözüküyordu. Şöminenin ateşinin aydınlattığı o yaşamından pişman, kendisininkine benzeyen olgun surata baktı. Yanaklarındaki parlayan şeyi gördü... Gözyaşını.
Neden ağlıyordu ki? Neden? Her akşam aynı saatte, aynı yerde, aynı şekilde ağlıyordu. Neden? Her seferinde de annesinin resmini tutuyordu, çatlamış ellerinde. Kendisini suçlu gibi hissetmesine neden olan şey neydi peki? Alice sadece... anlamıyordu.
Babasına yaklaştı, gıcırdayan tahtaların üzerinde yavaşça adım atarak. Kendisinden büyük erkek kardeşinin, bir ayin için diğer avcılarla dışarı çıkmasına şükrediyordu içinden. Yoksa, her akşamki gibi babasının yanına gitmesi engellenirdi. Ah, evet. Bu da yetmezmiş gibi, bir de erkek kardeşi tarafından kıstırılıyordu. O bile istemiyordu, babasının yanına yaklaşmasını. Neden? Her gece uyumadan önce sorduğu bu sorudan, 'Neden?' den bıkmıştı artık. Bunun soracağı soruların sonuncusu olmasını dileyerek, babasının omzuna koydu buğday rengindeki yumuşak elini.
Adam irkilmiş, dolan gözlerle güzel kızına bakmıştı. Alice çekinerek gözlerini kaçırdı. Onun ağlamasını istemiyordu artık. O bir babaydı. Kızının bundan ne derece etkileneceğini düşünmüyor muydu hiç? Sabahtan akşama kadar, dinç ve canlı ayriyetten sert dururken, neden hergün aynı saatte birden yumuşayıveriyordu ki? Alice'in renksiz dudaklarından döküldü istemsizce o kelimeler;
'' Baba... Bunu söylemesen de anlayabiliyorum. Benden nefret ettiğini biliyorum. Neden hergün ağlıyorsun ve bunu yapıyorsun? Neden bana hiçbir şey anlatmıyorsun? Neden? Söylesene baba... Neden? Ben... Bıktım artık. Ağabeyimin ve senin durumunu anlayamıyorum. Benden ne saklıyorsunuz? ''
Bu kelimeler elbette karşılıksız kalmayacaktı değil mi? Babasının yüzündeki seğirmeler bunu gösteriyordu. Adam, ani bir hareketle kızının elini çekti. Sanki iğreniyormuş gibi...
Alice ona soran gözlerle baktı. Anlayamıyordu işte! Anlayamıyordu! Ne hatası vardı?!
Babası derin bir nefes aldı ve sinirine engel olmaya çalışır gibi konuşmaya başladı;
'' Neden mi? Ah! Senden nefret etmeyi o kadar çok istiyorum ki Crystal! Senden nefret edememekten, nefret ediyorum! Senin doğduğun gün, ailemize kötülüğün, huzursuzluğun geldiği gündü! Annen, beşiğinin üstünde, tavanda yanarak öldü! Hergün onun anısını yaşatmak için, öldüğü saatte bunu yapıyorum! Neden senin odanda?! Neden senin olduğun vakit?! Sen de gelmiş bana 'Neden?' diye soruyorsun! Her şey senin o acayip bebekliğin yüzünden oldu! Sen doğmasaydın, karım ölmeyecekti! İşte, artık senden nefret edebiliyorum! Sonunda! Senin yüzünden ağabeyin ve ben acınası bir yalnızlığa esir olduk! Neden seni eğittim ki? Belki gün gelir bizi bile o İblis'e yedirirsin! ''
Ne diyebilirdi ki? Doğru... Acınası bir yalnızlığın esiri olmalarını sağlamıştı. Annesinin ölümünün nedeni kendisi miydi? Buna inanmıyordu. İnanmak istemiyordu. '' Neden ben?... Niye bu aile? '' diye düşünürken, gözlerinden akan çaresiz gözyaşlarına engel olamıyordu.
'' Anlıyorum baba... Annemi ben öldürdüm. Benden nefret et. İstediğin kadar et benden nefret. Ama lütfen bana bunları söyleme... Çünkü aslında ben, sizden daha acınası bir yalnızlığa esir olmuş durumdayım... Artık. ''