Çok teşekkür ederim.Buda metnin devamı, başlar okuduğunuzla aynı tabi...Kopukluk olmamasını istedim.
1.PARÇA (Önsöz)
BİRİNCİ BÖLÜM
M.Ö. 15000 yılları...
Atlantis'in soğuk ve boğucu günlerinden biriydi.Bu topraklar her zamanki gibi verimli ve tertemiz değildi artık.Soğuk ve iç bunaltan karartıda, havanın her yanı korkunç bir gürültüyle inliyordu.Büyük lordların savaşı biteli çok olmuştu; Ama o boş ovada birinin savaşı bitirmek istemediği çok belliydi.Dev, elindeki kocaman baltasıyla kalan askerleri, yoğun bir gürültüyle temizliyordu.Boş ovadaki tapınak taşları inliyor ve gökyüzü her seferinde daha çok kararıyordu.İşte o anda büyük lordların sonsuz ışığının kapısını açacak olan savaşçı çıkageldi.Yağmur seyrek biçimde atıştırıyordu ve her bir damla, savaşçıya değmemek için yön değiştiriyordu. Savaşçı görkemli kılıcını kaldırıp Nefilim Devi'ne bir şeyler söyledi. Ardından elindeki kılıçla deve koşmaya başladı.Aynısını devde yapıyordu; Fakat savaşçının bir adımı devin ancak üç adımı kadar oluyordu.En sonunda karşı karşıya geldiler ve kılıçla balta birbirine çarptı.Yoğun ışık kütlesi çıkaran çarpışma savaşçıyı bir kenara fırlatarak çaresiz hale getirdi.Şimdi o görkemli, mükemmel savaşçı, yardıma muhtaç haldeydi.Dev elindeki baltayla, büyük bir haz duyarak gülüyor ve savaşçıya yaklaşıyordu.Belki de son yakındı; Fakat her şey tersine döndü.Gökyüzünü eskisi gibi aydınlatan ışık, devi içine alıp hızla oradan götürdü.Devin bu sefer bağırışları gökyüzünü inletiyordu.Savaş, bir şekilde savaşçının olmuştu...
Asla nedenini anlayamıyordu savaşçı.Henüz aydınlanmaya başlamış savaş ortamında, gökyüzüne bakıyordu.Çok savaşçı ölmüştü; Fakat o, anlayamadığı şekilde şanslıydı.Çünkü gökyüzünde onu koruyan bir şeyler vardı.Peki neydi o? Asla inanmadığı yerli tanrılar olamazdı.O şey, savaşçının içine işlemişti.O daha görkemliydi.Asla bilemiyordu.Birden kendisini çağıran devin sesini duymuştu."Orada daha fazla bekleme!" diyordu.İyi ve Kötü devler, iyi ve kötü insanlar vardı.Peki nedendi? Bu tamamen hür iradeyle yapılmış bir seçimden kaynaklanabilirdi.Ardından savaşçıyı çağıran ses bir kez daha duyuldu."Elvigo! Niye bekliyorsun? Gel ve bize katıl !"
İKİNCİ BÖLÜM
Sadece Türkiye'de değil, Dünya ülkelerinin tamamında aynı sorunlar hakimdi.Kapitalizm karşıtlığından doğan isyanlar, bütün savaşlar, haksızlıklar, toplumun sınıfa ayrıştırılmaya çabalanması, adeletsizlik, suç oranları, fakirlik, ekonomik bunalımlar ve küresel iklim değişiklikleri.Bütün bu sorunlar, her ülkede, her şehirde yaşanmaktaydı.Bilgisizlik ve dinlerin silah olarak kullanılması akla şu düşünceyi getiriyordu."Dünya her geçen gün karanlıklaşıyor ve yok oluyor." Aslında bunu önceden de tahmin etmek mümkündü...
Bütün bu karışıklıkların arasında Kaan isminde, kimsesi olmayan bir genç vardı.Henüz yirmilerinde, simsiyah saçlı, simsiyah gözlü, uzun ve yapılı biriydi.O gün mavi, çizgi desenli gömleğinin altına giydiği kot pantolon ile çok mükemmle görünüyordu.Ayrıca giydiği sıfır kollu sarı petrol istasyonu montuda unutmamak lazım.Hoş bir görüntüsü vardı.
Soyundaki herkes belli sebeplerden dolayı hayatını kaybetmişti.Soyu büyülenmiş gibiydi.Sadece büyüyene dek ona bakan Karaca ailesi sağlam, sorunsuz şekilde eceliyle yok olmuştu.Bunun dışında bildiği her yakınını bir şekilde kaybetmişti.
Çalıştığı petrol istasyonu, İstanbul'un dışına doğru gidildiğinde görülebilecek, sabahları arabaların eksik olmadığı bir yerdi.Kaan petrol istasyonunun marketinde gece kasiyerliği yapıyordu.Sabah işi devredip marketin arkasındaki odada uykusuzluğunu gideriyor, akşam saat 7 gibi işi yeniden devralıyordu.Çalıştığı vakitte sadece kasa başında durmuyor, masadaki bilgisayarla internete giriyor, arada bir dışarı çıkıp pompacılarla sohbet ediyordu.Üç yıldan bu yana hep aynı şeyleri yapıyordu.Ve birde rüyalar...
Evet! Rüyalar demiştik.Hep aynı, anlamsız, sıkıcı rüyalar.İlk zamanlarda bu kadar sıkıcı olmamışlardı Kaan için; Fakat sonrada bunlatmaya başlamıştı.İzlemeye çalıştığı film ve dizilerden kendisine bir gizem yükler ve boş biçimde gülerdi.Kısacası pek ciddiye almazdı.
Bir gün yine aynı yerde çalışırken marketin kapısının açılışını duydu.Tabi raflardan dolayı kapıyı göremiyordu.O an içerisinde istemsiz biçimde uyuklamaya başladığını hissediyordu.Oldukça halsizleşmişti.Derken yaşlı bir adamın kendisine doğru geldiğini gördü.Buna rağmen konuşamıyordu; oturduğu sandalyeye öylece yayılmış, yarı uykulu şekilde bakabiliyordu sadece.Yaşlı adam onun tanıdığı biriydi.Hiç unutamamıştı ki zaten.Ocak 1992'de görmüştü onu.Henüz altı yaşında olduğu zamanlardı.Uyku sersemi biçimde bir tren vagonunda yatıyordu.Dışarıdaki sokak lambalarından ve binaların ışıklarından şehrin içinde bir yer olduğu belliydi.Sonra yaşlı adam elini onun omzuna koymuştu.Uyumaya çalışan Kaan'ın gözlerine bakıyordu.O, bembeyaz saçları omuzlarına kadar inen, kör olduğu için iki gözüde gri olan, hali pespaye; Fakat düzgün Türkçe'ye sahip birisiydi.Vagonun dışına çıkıp birileriyle konuşmuş ve el yordamıyla bulduğu kapıdan içeri geri girmişti. Üstünde dışarısının soğukluğunu kesen ceketleri hatırlıyordu Kaan. Yaşlı adam "İyi Uykular koçum." demişti.Ve herşey bulanıklaşmaya başlamıştı.
Şimdi o adamı yeniden görmüştü.Adam tamamen sevgi ve mutluluk ifadesiyle Kaan'a bakıp gülümsemişti.Kulağına doğru eğilip "Zaman geldi, Hazır ol" dedi. Uzun sihirbaz şapkasını kafasına yerleştirip öylece geri gitmişti.Kaan adamın her adımının göğü inlettiğini sanacak kadar gevşemiş, yorgun düşmüştü.Bu olanların hemen ardından ise uykulu halden, eski haline hzlı bir dönüş yaptı.
Aklına gelen soruları cevaplayamıyordu Kaan; Fakat kendince cevaplamaya çalışacaktı.Çünkü bir gün sonra markete gelecek gençler "Kahrol Kapitalizm" başlığı altında petrol istayonunu kundaklayacak, marketi soyacaklardı.Kaan ise bu sözü bu olay için söylenmiş bir söz sanacaktı. Zaten cehenneme dönmüş Dünya'da bir çok şey meydana geliyordu. Bu seferki belalar Kaan'ı bulacaktı.......
( Hikayenin devamını aklımda kurgulamıştım zaten. Devamı gelebilir; Eğer istenirse
)